1 Nisan 2009 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
İSTANBUL ÜSTÜNDE UÇMAK!..
İstanbul üstünde uçanlar arasında öncelik kuşların olmalı elbette! Kentin kanatlı sahipleri arasında ilk sırayı da martılar alır. Deniz tavuğu da denilen martıların beyaz gövdesi, sarı ayak ve gagaları, İstanbul’un iki yakasını bir araya getirmeye çalışan vapurlara da renk verir. Vapurların gövdesi beyaz, bacası ve can simitleri sarıdır. Araba taşıyan vapurlara siyah rengi veren de karabataklardır.
Denize en yakın uçan yelkovan kuşları var bir de!.. Suyun bir karış üstünde telaş içinde, Boğaz’ın bir ucundan öbür ucuna sürü halinde uçan yelkovan kuşlarının, taht kavgası nedeniyle öldürülen şehzadelerin ruhları olduklarına inanılır.
Bir karganın en az yüz yıl yaşadığını düşünecek olursak, İstanbul’un değişiminin yaşayan en eski tanıklarının, zeki oldukları ornitologlar tarafından onaylanan bu siyah önlüklü okul kuşları olduğu aşikardır. Kentin en yüksek yeri olan Alemdağ’a özgü Alemdağ İspinozu’nun yanı sıra, Boğaz’daki kasırların bahçeleri arasında uçuşan papağanlar da, İstanbul’da olup bitenleri kuş bakışıyla gören sakinlerden bazılarıdır…
İstanbul’un üstüne uçan bir insanın gölgesinin düştüğü ilk tarih ise 1159’dur. Bizansİmparatoru Manuel Komminos’u ziyarete gelen II. Kılıçarslan’ın yanındaki bir Türk hazırladığı özel elbiselerle hipodromda uçuş denemesi yapar. Günümüzde Venedik’in Sen Mark Meydanı’nda bulunan dört at heykeli Haçlı seferleri sırasında İstanbul’dan talan edilmiştir. Bu heykeller, hipodromda imparatorun oturduğu locanın önünde durmaktaydılar. Diktiği elbiselerle uçuş denemesi yapan Türk’ün başına gelenlerin en uzak tanıkları işte bu at heykelleridir; İstanbul’da ise kala kala Sultanahmet Meydanı’ndaki iki dikili taş ve burmalı sütun kalmıştır. Tarihçi Niketas Honiates’in adını Siraceddin olarak aktardığı Türk, beyaz renkli, ellerini açınca içine rüzgarın dolması için bol yapılan elbisesiyle kendini kuleden bıraksa da, düşerken çıkardığı ses etraftaki ağaçlara ve çatılara konan kuşların ürkerek uçmalarına neden olmuştur!
İstanbul sokaklarında kitap satan ilk insan Halim Şefik’tir. Karaköy’deki Şarap İskelesi Sokağı’nda bir hanın merdivenlerine dizdiği kitapları “Bayanlara baylara / Kafası olanlara / Bir de kitapsızlara” satan Halim Şefik’in çocukluğu Beykoz’da geçmiştir. Çocukluk yıllarında, bahar sabahları evden çıkar çıkmaz en çok sevdiği arkadaşını aramak için başını gökyüzüne çevirir Halim Şefik... Yanına bir an önce gitmek için can attığı arkadaşının nerede olduğunu uçurtmalara bakarak anlar; çünkü, arkadaşının yaptığı uçurtma yüksekte, en yüksekte olurdu… O uçurtmanın ipini elinde tutan çocuğun adı ise Orhan Veli’dir!
Uçurtmaların tarihi de İstanbul üstünde uçanlara dahildir ama, o ki sözü Orhan Veli’ye getirdik, bir garip şairden birkaç dize alalım yazımıza:
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.
İstanbul’da uçan uçurtmaların en ünlüsü III. Murat’ın oğlu Şehzade Mehmet’in sünnet düğünü nedeniyle 1582 yılının 29 Mayıs’ında başlayıp, 24 Temmuz’a kadar süren şenliklerde kuşlara arkadaşlık yapmıştır. Uçurtmanın şekli ve yaşanılanlar Sur-Name-i Hümayun’a şöyle kaydedilir:”Birisi kırtastan bir Simurg, Zümrütüanka kuşu yapmıştı; meydana getirdi, uçurdu, fakat rüzgar muhalif estiğinden kuşu gafletle kaçırdı, çünkü kuş havada uçarken kuyruğunu saldı ve kendini havaya verip, rüzgara karşı kanadını çaldı, adam ardınca bakakalıp şaşkın bir halde ‘uçur Allahım uçur’ diye döne döne, hayretle baka kaldı ve kendi kendine ‘bundan sonra var git kumda oyna, bunca zahmet çektim’ diye göğsünü dövdü, saçlarını tel tel yoldu. Hikmeti hüda kuş havada istikametini değiştirip, kanatları alt üst oldu, aşağı inerek Kumkapı’sının taşra canibine inip kondu. Bir yoluk kuşa döndü, adam da arkasından koştu…”
II. Abdülhamit döneminde bazı sözcükler yasaklanmıştır. Örneğin, “burun” sözcüğü yasaktır; bunun da nedeni padişahın burnunun çok büyük ve çirkin oluşudur!.. “Tahta kurusu” sözcüğü de yasaktır; “tahtın kurusun” diye anlaşılma olasılığına karşı!.. Böyle yasaklarıyla ünlü bir dönemde uçurtma da payına düşeni almıştır. İçine bomba konulup padişahın oturduğu Yıldız Sarayı’nın üstünde patlatılır düşüncesiyle uçurtmaların yasaklanması padişaha önerilmiştir.
Yasaklarıyla ünlü bir diğer padişah olan IV. Murat döneminde, uçan bir insanın gölgesi ilk kez Boğaz’ın serin, mavi sularının üstüne düşmüştür. Seracettin gibi yere çakılmayıp, Galata Kulesi’nden Üsküdar’a uçan, bin konuda uzman, yani “Hezarfen” olan adamın adı Ahmet Çelebi’dir. Kıtalar arası ilk uçuşu gerçekleştiren Hezarfen Ahmet Çelebi’nin adının geçtiği yegane belge, Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” adlı eseridir. Der ki, Evliya Çelebi:”İstanbul’daki cemşitkar üstadlardan Hezarfen Ahmet Çelebi, ibtida Okmeydanı’nın minberi üzerinde rüzgar şiddetli iken kartal kanadları ile sekiz dokuz kere havada pervaz ederek talim etmişti. Bade, Sultan Murat Han, Sarayburnu’ndaki Sinanpaşa Köşkünden temaşa ederken, Galata Kulesi’nin ta zirve-i alasından lodos rüzgarı ile uçarak Üskidar’da Doğancılar meydanına inmiştir. Sonra, Murat han, kendisine bir kese altın ihsan ederek: Bu adem pek havf edilecek ademdir, her ne murat ederse elinden gelür, böyle kimselerin bakası caiz değildir diye Cezayir’e nefy eylemiştir, orada merhum oldu.”
Hezarfen Ahmet Çelebi diye birinin yaşamadığı, anlatılanın Katip Çelebi’nin uydurma bir hikayesi olduğunu iddia edenler vardır. Bu gibi “Tarihçi”lerin kesin yargıya varmadan önce havacılar tarafından hazırlanan çalışmaları incelemeleri gerekir. Hezarfen Ahmet Çelebi’nin ağırlığını, taşıma aletiyle beraber 120 kilo hesap eden uzmanlar, 12 m2’lik bir kanat sathı, 9 metre kanat açıklığı ve 1,5 metre kanat genişliği olan bir planörün sözü edilen uçuşu başarabileceğini hesaplamışlardır. Galata Kulesi ve Doğancılar arasındaki mesafe dönüşler, irtifa kaybı ve kazanımlarıyla beraber planör uçuşu için 6 bin metredir ve bu mesafenin de yaklaşık 5 dakikada alınabileceği düşünülmüştür. Uzmanlar, Hezarfen Ahmet Çelebi’den iki yüzyıl sonra Otto Lilienthalin’in aynı büyüklükteki bir planörle 30 metre yükseklikten kendini bırakarak uçmayı başardığını da tüm uçuş hesaplarını bilimsel olarak yaptıkları raporlarına eklemişlerdir.
IV. Murat döneminde İstanbul’un hava trafiği oldukça yoğundu!.. Padişahın kızı Kaya Sultan’ın 1633 yılında doğumu nedeniyle düzenlenen şenliklerde, Lagari Hasan Çelebi adlı havacı, yaptığı roketle Sarayburnu’ndan havalanmış ve paraşütle denize inmeyi başarmıştır. Evliya Çelebi’yi ciddiye almamayı marifet sayan kimi “Tarihçi”ler, Seyahtname’de kayıtlı bu uçuşu da küçümsemeden önce, yine uzmanların hesaplarına göz atmalılar. Bilim adamları, 50 okka barut içeren 7 fişekli bir roketin 64 kilo ağırlığı olduğunu hesap etmişlerdir. Bu roket, paraşütün ağırlığıyla beraber 100 kilo hesap edilen Lagari Hasan Çelebi’ye eklendiğinde 164 kiloya ulaşılır ki, bu durumda bir insan 350 metre yüksekliğe rahatlıkla çıkabilir.
İstanbul üstünde ilk balon 1785 yılının Mart ayında uçmuştur. Bir İranlı balonca yanına iki bostancıbaşı alarak Topkapı Sarayı’nın avlusundan havalanmıştır. Uçuş öncesi padişah I. Abdülhamit üç cesur adama kendi elleriyle birer kürk giydirmiştir. 120 kilometre yol aldıktan sonra alçalan balonu gören Bursalılar, günahlarının çokluğundan dolayı cezalandırıldıklarını düşünerek yere kapanırlar! Padişah, bu hayırlı olayın ebedileşmesi için balonu Ayasofya’nın minaresine astırır. Dönemin padişahı I. Abdülhamit havacılığı teşvik ederken, aynı yıllarda Çariçe II. Katherina, Rusya’da balonculuğu yasaklamıştır.
1802 yılında İngiliz baloncular Barley ve De Vigne İstanbul üstünde uçmuş olsalar da, İtalyan Comaschi’nin hüzünlü sonu uzun yıllar İstanbullular arasında konuşulmuştur. Sultan II. Mahmut’un kızı Adile Sultan’ın düğününde gösteri yapmak için 1845 yılında İstanbul gelen Comaschi, deneme uçuşunu yaşadığı korku dolu anlara rağmen başarıyla tamamlamıştır!İtalyan baloncu Marmara Denizi üstünde, İstanbul’a doğru esen rüzgarı yakalamak için denizin üstünü tararcasına uçarken, kendisini takip eden bir foktan korkmuş, yükselince de ters rüzgara kapılarak soluğu Yalova’da almıştır.
Düğün eğlenceleri kapsamında 6 Haziran günü Haydarpaşa çayırından havalanan Comaschi,İstanbul üstünde bir saat görülse de, Karadeniz açıklarında gözden kaybolmuş ve kendisinden bir daha haber alınamamıştır…
İstanbul üstünde uçanlar arasında Weise ve Barbout adlı baloncuların adlarına bazı belgelerde rastlarız ama, Bebekli Atıf Bey ne yazık ki unutulmuştur! Teknik araçlara son derece meraklı olan ve Boğaz kıyısında şirin bir köy olan Bebek’te yaşayan Arif Bey, ilkel de olsaİstanbul’da ilk uçağı yapan insandır. Gürgen ağacı ve saçtan yapılan uçağın kuyruğu, kanadı ve de pervanesi bulunmaktadır. 1861 yılının Haziran ayında bir gün, tüm Bebekliler Protestan Bahçesi’nde toplanırlar. O gün, uçacağını duyuran Atıf Bey, pervanesini ayaklarıyla döndürdüğü uçağıyla yüksek bir yerden havalansa da, ancak 10 metre uçmayı başarır. Yaralanan Atıf Bey’e, İngiliz Okulu’nun öğretmenleri ilk tedavisini yaparken, Bebekliler, babasından kalan parayı böyle saçma sapan işleri harcadığı gerekçesiyle kendisini mirasyedi bir budala ilan ederler!
Bebekli Atıf Bey’in kırılan hayali ve kemiklerinden tam 48 yıl sonra, 1909 yılında İstanbul üstünde ilk kez bir uçak görülür. Baron De Catter’in getirdiği sarı renkli Voisin tipi uçak, Hürriyeti Ebediye tepesinden sergilendikten sonra, 2 Aralık günü tüm İstanbulluların hayranlığını kazanan bir gösteri uçuşu yapar.
O günden beri, İstanbul üstünde uçan uçana…
Elinizdeki kitabın sayfalarında yer alan fotoğraflara bakarken, gölgesi İstanbul’a düşen martılar, uçurtmalar, kanatlı insanlar, balonlar, uçaklar da sizlerle birlikte olacak!..
Sunay AKIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder